Keder yüklü gemiler geçiyor gönlümün limanlarından
Gökyüzüne bakıyorum güneş bulutları kıskandırıyor
Karşı kıyıdaki denizin sevgilisi beyaz martılar
Karabatakların katran rengiyle karışıp zihnimi bulandırıyor
Sabah 7:40 vapuru karadan hareket ederken
Anılar beynimde köpüren sular gibi çalkalanıyor
Her şey karmaşık şimdi, aynı kalkış düdüğü misali
Öyle gürültülü ki öylesine kirli…
Ey İstanbul!
İçimi kemiren, yüreğimi eriten koca şehir İstanbul
Kaç ay geçti kaç yıl ya da kaç asır?
Sahi ne kadar oldu kendi içine dönmeyeli?
Bak güneş çekildi kenara geldi yağmur bulutları
Şimdi hafif hafif okşuyor yüzünü ıslak inciler
Sanki içinin tınısını ezberlemişcesine
Yüreğini titretiyor rüzgarın sakin kızı meltemler
Ağır ağır in artık gıcırdayan tahta merdivenlerden
Karış kalabalığa ruhunun kırık pencerelerinden
Çek içine çek toprağın kokusunu
Göğe bak yeniden yeniden ve yeniden
Fısılda göklere
Son kuşların gittikleri diyara selam gönder yeryüzünden
De ki;
Gelmeyecek misiniz bir daha bu çorak topraklara?
Bekleyeniniz var gurbet ellerden…